Bulgaristana Dogru....
Bozuyuk - Razgrad. 2010
13 Agustos. Cuma Aksami. Bozuyuk
Merhabalar,
Su anda aksam yemegimi ailemle yedim, guzel bir dus aldim ve de cayimi yudumlarken yarin cikacagim turum icin dusuncelere daldim.Inanirmisiniz turlara baslamadan onceki aksamlar icimde karmasik duygular baskaldiriyor. Simdi kalk rahat yatagindan, evinden, dus yollara, yarin hangi calinin dibinde, catisiz, korunmasiz bir bezin altinda yildizlari seyrederek yat.Geceleri cadirimin etrafindaki hisirtilari acaba vahsi hayvanlar mi yoksa kotu niyetli insanlarmi yapiyor diyerek 80 cm’lik matim’da done done sabahlayacagim. Turlarimin ilk birkac gununde pek bir rahatsiz olurum geceler boyunca ama 3 gun sonra oyle bir alisirim ki, kemiklerim rahat edemez otel odalarinin kalin sungerli, konforlu yataklarinda .Tur malzemelerimi hazirlamam yaklasik bir saatte tamamlaniyor zira malzemelerim ve bisikletim ayak ucunda duruyor hergun. Onceleri ayrintili listeler yapardim turlardan once ama zamanla kafamda olustu artik bu liste. Arkada birseyler unutsam da pek takmiyorum kafama, yollarda insan her eksigini temin edebilir zorda kalinnca.Uzunca bir zamandir da bisikletten uzak kaldim, 3 haftadir oturmadim selenin uzerine bir saaten fazla. Tempoyu yavas tutmaliyim ilk gunlerde, aman asiriya kacarsam frenleyin beni olur mu?:))Seneler boyunca bir turlu gerceklestiremedigim bu turun buyuk bir anlami var aslinda. Burada yasayan tum akrabalarimin sevgi ve dostluk selamlarimi iletecegim Bulgaristan’da yasayan diger yarimiza. Simdiden elimde bir hayli kabarik adres listesi olustu, tiklayacagim kapilar oldukca fazla.
Simdilik tadini cikarayim son gecenin rahat yasantisini:))
Sevgiler.
14. Agustos. Bozuyuk - Yoncali
Dostlarla vedalasmak.Oglen vaktı yollara dusuyorum. Bakalim once bir daglar kac metre yukseklikte.
Arkadaslar Cumartesı es dost zıyaretınden sonra saat 13 gıbı yola cıktım. Ama ogle sıcagı oyle bır vuruyordu kı her bırkac kılometrede cesmelerı gordukce mola verıyordum. Bırde bugun daha baslar baslamaz daglar bıze hosgeldın dedı.1390 metre. Cazıbelı Yoncalı kaplıcaları gunu kısa kesmeme sebeb oldu. 77 km sonra mecburen bır lokantada tum ınananlarla bırlıkte ıftarımızı actık. Sonra yıllardır hasret kaldıgım kesecının o haşin darbelerı ve havuzun sıcak suyu butun yorgunlugumu aldı. Aksam bır otelın bahcesınde rahat rahat cadırımda uyudum.
Burası da Yoncalıdakı tarıhı hamam.
Oglenlerı 12 ıle 3 arası mecburı sıcaklıktan ıstırahat
15. Agustos. Dursunbey
Sabah 5.30 da sehrın ortasındakı pıknık alanında cayımı pısırıp kımse gormeden yanı orucu yedıgımı kımseye caktırmadan kahvaltımı yapıyorum. Yola erken cıkmam lazım zıra bugunlerdekı sıcaklar ogle vaktı cakılmez hale gelıyor. Ogle vaktı yaklasık 60 km den sonra bır benzıncıde agacın altında yaklasık 3 saat mola verıyorum ama daha hala sıcaklıgın etkısı gecmıs degıldı yola cıktıgımda. Bır de burada zamanında Istanbula artıst olmak ıcın gelen Mehmet arkadasımızın o ınanılmaz oykulerını dınlıyorum. Ama Mehmet arkadasımız su anda maden ıscılıgıne devam edıyor. Dursunbey gırısındekı son 12 km lık yokus tam bır ezıyet oluyor. Artık metrelerı sayıyorum. Ama cektıgım 137 km cılesıne degdı aksam Su Cıktı denılen guzel bır mesıre yerınde baska bır alternatıfım olmadııgından yıne ıftar sofrasına katıliyorum.
Bu candan aıle de benı kahvaltıya davet ettı ve cantamı da bahcelerınden cıkan sebzelerle doldurdular.
16 Agustos. Balikesir.
Gece saat 3.30 da - Sen kimsin ? diye bir ses beni gece uykusundan kaldırıyor. Neymis efendim cadır kurdugum arsa ona aitmis de falan filan. Gelde kızma simdi.Sabah yine erken yola cıkıyorum ancak kahvaltı icin ekmek bulmakta gucluk cekiyorum tum dukkanlar kapalı sabahın erken saatinde. Neyse kahvaltı daha sonraya kaldı.Bugun Balıkesir de ben de inanamadım ama 2 litre suyu bır dikiste ictim. Sıcaklık dayanılmaz derecede. Ve ilk gunlerin zorlugu var, daha vucudum pedallara alısamadı. Sevgili Kayhan kardesim Balıkesır'de olmadıgı ıcın devam. Ancak cıkısta buldugum iki bahcelı restauranta da cadır kurmama pek sıcak bakılmıyor. Milletimizin misafirperverligine golge dusuruyor bu kisiler.Sonra bir benzinlikte politik muhabbetler falan guzel bir gece geciriyorum.
17. Agustos. Altinoluk.
Benzinlikte yemek pisirmek tehlikeli oldugundan yine kahvaltısız cıkıyorum yollara ancak 10 km sonra guzel bir yerde acıyorum mutfak, ocak takımını kahvaltı icin. Son gunlerde seleye uzun zaman oturmaktan bayagı bir agrı cekiyorum. Uzun bır yokusun ardından inis vardı Havran'a kadar. Bugun sanslı gunumdeydim. Kahvaltı icin yolda sebze ve meyve satan bir aile bagıra cagıra beni durdurdu. Ikinci bır kahvaltı fazla olacagı icin iki cayla yetindim. Comert koyluler cantama domatesimi, biberimi ve salatalıgımı doldurdular yolluk olarak. Havran'da da kırılan tenceremin sapını argon kaynagıyla kaynattılar ve firmamızın ikramıdır diyerekten para filan da almadılar. Edremitiı gecince trafik kendini gosterdi. Dort gun sonunda Altınoluk'ta bir arkadasımın yazlıgında kalmak cok iyi geldi. Hatta aksam vucudumun bosaldıgını oyle bir hissettimki bir gun daha burada kalma teklifıne hayır dıyemedım. Aslında her zor gecen 4, 5 gun sonra birgun istirahat hic de fena gelmıyor.
Altınolukta bir gun tatil.
Zincir kopunca eller yaglanip kirleniyor yine.
Zincir kopunca eller yaglanip kirleniyor yine.
19. Agustos. Guzelyali.
Altınoluk`ta birgün istırahat iyi geldi. Bu gün tersliklerle başladı, saat 6`dakı kahvaltıdan sonra bisikleti tam yüklemek üzereydim ki ön lastığin patlak oldugunu farkettim. Hiç`de iyi bir başlangıç degildi. 12 km`lik Altınoluk rampasını cıktıktan sonra yönüm kuzeye döndügü icin kuvvetli bir rüzgarla karşılaştım. Yapacak birşey yok, akla başka şeyler getirip rüzgarı unutmaya çalışabilmek tek çare. Tam yokuşu çıkarken paaaaaattttt, zincir koptu, tabi 6000 km`lik zincirın sonu böyle olur işte. Neyse hemen tamir ediyorum. 62 km sonra Ezine`de hergünkü gibi yoğurdumu meyvemi alıp parkta bir ağac altında yedikten sonra uyku hazırlıkları yaparken birden aklıma Pasaport, kimlik geliyor. Vay anasını olurmu bu şimdi, dün plaja giderken pasaportumu arkadaşın evinde saklamıştım, orada öylece duruyormuş. Tek çözüm olarak otobüsle geri dönüp almak, 4 saat sonra geri geliyorum. Saat 6.30 gibi Ezine`den cıkarken Canakkale Guzelyalı`dan Cihan Aksoy arkadaşımda nerelerde oldugumu nerdeyse dakika dakika soruyor. Umarım aksilikler tüm gün sürmez:)) Güzelyalı`ya 15 km kala Cihan ile karşılaşıyoruz, bu andan itibaren aksilikler güzel sürprizlere dönüsüyor. Cihan arkadasım beni öyle bir misafir ediyor ki hakikaten mahçup oluyorum. Terasta o sayısız mezelerle donatılmış masada yedığimiz yemek bir bisikletçi için cennette meleklerle (hurilerle) geçirilen zaman gibi geliyor:)) Artık öbür taraf nasıl oluyorsa:))
Cihan arkadasim daha ben Guzelyali'ya gelmeden bana guzel bir surpriz yapip beni yolda karsiliyor ve guzel resimler cekiyor. Bu resmi bu sevimsiz at icin degil ama aksam gunesi icin cekmistik.
Bu aksam yemegini 1001 gece masallarindaki 1001 cesitli mezelerle hazirlanmis bir ziyafete benzetiyorum.
Cihan'in sorf tutkusu eski bir acemi sorfcu olarak beni cok etkiliyor. Cihan koydeki tum isteklilere dostluk adina haril haril sorf ogretiyor. Hatta bu kisa zaman zarfinda bile atiyordu beni cilgin dalgalarin arasina neredeyse:))
20. Agustos. Eceabat
20. Agustos. Eceabat
Dün geceki yemek ve muhabbet o kadar güzeldi ki, simdi sabah erkenden kalkıp yola basmak yerine Cıhan ile söyle keyifli bir kahvaltıyı tercih ediyorum. Uzun kahvaltıdan sonra Cihan`ìn Surf bahcesinde surf ogrencileri ve arkadaşlarla muhabbetleşip daha sonra yine Cihan ile Çanakkale`ye yola çıkıyoruz. Cihan çok iyi bir rehber, bana önemli yerleri gösteriyor Canakkale`nin. Sonra 15 ferıbotuyla Eceabatà geçiyorum. Bu günü böyle kısaca anlatmayı istemezdim, bir zamanım olunca sevgili misafirperver Cihan Aksoyù ayrı bir bölüm halinde anlatacagım.Yine yoğurtlu öğle yemeğimden sonra 16 gibi yollara düşüyorum ama kuzey rüzgarı aman vermiyor. Bir saat sonra sol taraftakı ufak bir evden sallanan bir el davetıne katılıyorum. 80 lik Hayri baba ile uzunca bir muhabbet. Fahri baba yıllarını Almanya`da geçirmiş bir makina mühendisi. Almanya`da 3 ev filan yapmış ama mutluluğu buradaki hiç komşusu olmayan sade evinde okumakla bulduğunu söylüyor. Söyleşiyi yarıda bırakıp düşüyorum tekrar yollara ama ne ayaklar dönüyor ne bisiklet yol alıyor. Tam 39 km sonra konaklama fikri pek hoşuma gidiyor:)
Simdi Canakkale'ye gelip de Aynali Carsi'yi gormemek olur mu?
Iste bu at filmdekinin ta kendisi.
Bu turda Fahri babanin yasam tarzindan cok seyler ogrendin. Fahri abi yillarca calisip mal mulk yapmis ama su anki yasam tarzi o kadar mutevazi ki, hayattaki yillari sadece calismaya adamak acaba akillica bir is mi acaba?
21. Agustos. Keşan
Gece uykunun derinliğinde bir kedinin insanın ayakları ile oynaşması hiç de öyle güzel bir duygu değil, irkiliyorum ama yine uykuya devam. Sabah çadırın önünde kahvaltı en büyük zevklerimden. Yola cıkar çıkmaz rüzgar vuruyor sillesinı suratıma. Zaten tüm gece cadırı da dövdü durdu. Artık son günlerde saate 8-10 km sürat normal hale geldı. Ah diyorum şimdi şuradan geri dönsem iki katı daha fazla yol almak ıçten bile değil. 57 km sonra ögle molası için Saroz tatil sitesine giriyorum ama ortam sanki bir şehir gibi. Birkaç birşey yedikten sonra hemen terkediyorum bu sevimsiz yeri. 5 km ilerde bir kamyoncuyla çay içerken yollar hakkında bana bilgi veriyor hatta rotamı biraz değiştiriyorum onun uyarıları üzerine. Sonra yıne uzun bir yokuş.Keşanà varınca bir çocuğu önüme katıp heryerde zincir arıyorum ama en fazla 6 vitesli zincir var. Keşan tam bir festival havasında gibi. Bugün buranın pazarı. Tavşanlı`da insanlar mahalle, şehir baskısı yüzünden kapalı örtüler altında iciyorlardı çaylarını ama Keşan`da isteyen istediğini yapıyor. Hatta bira icenler bile hoş karşılanıyor.Keşanì çıkınca yatıyorum bir benzincınin arkasında ama gece olmasına ragmen rüzgar aynı tempoda.
Kirklareli'ne varmadan onceki benzinlik arkasindaki camp yerimde masa ve cesme bile vardi.
Burgaz insanlariyla, bahce ve sehir dizayni ile coktan Avrupali olmus bile.
Burgaz'dan aksamustu cikiyorum. Gidecegim yaklasik 20 km kadar ancak biraz ilerleyince bisiklet giremez levhasi. Herhalde eski sistemden kalmistir diyerek ilerlemeye devam ediyorum. Kamp yerine gelince yapilasmanin korkunc yuzuyle karsilasiyorum. 2006'da buraya geldigimde ne guzel cadir kurmustum. Simdi sag ve sol taraf apartmanlarla dolmus. Kamping'deki yesil alanlara da bungalovlor kondurulmus. Artik cadir icin yer yok ama bana gecesi 8 Leva'dan (TL ile ayni) ufak bir oda teklif edilince kalmaya ikna oluyorum. Ve Bulgar birasinin cazibesine karsi koyamiyorum. Ama ikinciyi icmemeliymisim zira yorgunluktan hemen odamin yolunu tutmak zorunda kaliyorum. Ayrica oda ucreti, biralar ve aksam yemegine 18 leva odeyince tekrar bir yanlislik olup olmadigini soruyorum.
Burasi ogle molasi verdigim sakin ve huzurlu Obszor kasabasi. Insanlar denizden evlerine mayolariyla gidiyorlar. Sehir ciplak insanlarla dolu. Utanma arlanma yok bunlarda:)
Bir tatil beldesinin bu kadar huzurlu olmasi inanilacak gibi degil. Ama gozlemledigim kadariyla yabanci hemen hemen hic yok.
Otobandan Sumnu'ya sapinca gordugum manzara karsisinda moralim bozuluyor. Vay be adamlar sehrin tam ortasina havayi dehset bir sekilde kirleten bir fabrika kurmuslar diye uzuluyorum. Inegol'dede durum ayniydi.
Sumnu'ya girince cikan dumanlarin eski bir fabrikanin yanmasindan geldigini gorup ferahliyorum. En azindan bu dumana bir sure katlanacak halk.
Sumnu'dan renkli bir kose.
Sumnu'nun yuruyus caddesi.
Once carsida bir donercide Turk'lerle muhabbet ediyorum. Turk'lerin sosyal durumlarini, hosnutsuzluklarini kesfetmeye calisiyorum. Sonra carsida gezerken Turkce bir ses: Abi gel bir kahve ikram edeyim sana diyor. Ben de beni nereden tanidigini soruyorum, megerse donercide beni bir koseden dinliyormus. Gokhan'la oturup uzun uzun anlatiyoruz. Daha sonra bir Bulgar arkadasi daha geliyor. Iki millet arasindaki dostlugu arastirirken Bulgar arkadasinin Turk hanimla evli oldugunu soyluyorlar. Evlilikler aslinda tum onyargilarin yikilmasinda en buyuk katki. Daha sonra sehrin tam ortasinda, oldukca guzel ve geceligi 20 Leva olan otelime gidip yatiyorum.
Husmen aga 86 yasinda. 250 Leva emekli maasina biraz da tarim yaparak katkida bulunuyormus. Yolda durdugum heryerde Turkce konusuluyor. Buralari Bulgaristan'in kuzeyi, Deliorman. Tuna nehri ayiriyor boylu boyunca Romanya ve Bulgaristan'i cografi olarak. 2007 yilinda iki ulkeninde Avrupa Birligine girmesinden sonra sinirlar eski ozelligini kaybetmis bir yerde.
Genc Turk kizlarimiz babalariyla misir ayikliyorlar. Turkiye'den geldigimi duyunca gozlerindeki ozlemi, hasreti hissedebiliyorum. Kalpten gelen bir "hosgeldin" eksik olmuyor agizlarindan.
Selamlasmalar hep Turkce.
Bugun arkadasimin tatil gunu:))
Bu gunlerde tum koyluler kabak cekirdeklerini uygun bir yerde kurutabilmek icin adeta birbirleriyle yarisiyorlar. Iki gun sonra yagmur gelecek soylentisi var.
Bu aile bir bakkal dukkanini isletiyor. Biraz kadin erkek esitliginden, kadinlarin calisma ozgurlugunden filan konusuyoruz. Bu konuda Bulgaristan'in Turkiye'den birkac adim onde oldugunu anlatiyorlar, haklari da yok degil. Bana akrabalarimi bulmak icin cok yardimci oluyorlar.
Ve Sadife teyzemi buluyorum sonunda. Turkiye'den akrabalarimizin resimlerini gosterince gozyaslarina hakim olamiyor. Saatlerce anlatiyoruz.
Sadife teyzem bisiklete bakip sicak degil mi? diye soruyor ama sonradan gencliginde bana esiyle birlikte motosikletin arkasina atlayip saclari dalgalana dalgalana Ruscuk'a gitiklerini anlatirken sanki gozleriyle o gunleri bir daha yasiyordu. Bayagi bir huzunlenmisti teyzecigim. Sonradan oglu Fikret ile muhabbetlesiyoruz.
Yollarda sakin ormanlar icinde ilerledikce Ausschwitz aklima geliyor. Orada ormanin icinde olume bir dakika uzakliktaki cirilciplak soyulmus insanlarin gozlerindeki ifadeyi yansitan o korkunc resim tablosunu yillar gecmesine ragmen unutabilmis degilim. Butun vucudum bu ormanlarda ilerlerken anlatilmaz bir duyguyla kaplaniyor. Sanki 130 yil once evini barkini birakip at arabalarina dolusmus Turkiye'ye ulasmaya calisan insanlar geliyor aklima. Insanlarin yer ve yurtlarindan zorla koparilmalari en buyuk insanlik suclarindan biri. Umarim dunyanin hicbir yerinde zorla koyler bosaltilmaz artik.
Koyun camisi. Orada yasayanlar fazla ihtiyar olmadigi icin ilginin az oldugunu soylediler.
Omer abi ve esi beni cok guzel agirliyorlar. Karsilikli hasret giderip ulkelerin karsilastirmasini objektif bir gozle degerlendirmeye calisiyoruz. Burada yasayanlarin bazilari Turkiye'ye gitmeyi cok istiyor ancak yasadiklari sistemi de beraberlerinde getirebilme olanagi olsa:))
Koy kahvesinde, beni bir turlu birakmak istemiyorlar.
Sabah 7 gibi yola cikayim dedim ama Omer abi kahvalti yapmadan seni gondermem dedi. Biraz da koy kahvesinde oturduktan sonra dustum yollara. Ilk once Trakya kralinin mezarini gezdim ancak icerde resim cekmek yasakti. Trakya kralligi milattan once 500'lu yillarda buralardaymis. Kral oldugunde 35 yasindaymis, 4 ati, en sevdigi hanimi ve degerli esyalarida beraber gomulmus.
Burasi " Demir Baba Tekkesi"nin girisindeki sulari buz gibi, gumbur gumbur 3 koldan akan cesmesi.
Dilek tutmak icin buraya gelenler tum agaclari rengarenk kumaslarla kaplamislar. Belirli bir noktadan sonra inmek zor oldugu icin bisikletimi burada birakiyorum.
Uzun bir inisten sonra harika bir manzara ve bahcesinde nefis bir kaynak suyu.
Bulgaristan'da tarim cok buyuk boyutlarda yapiliyor. Kooparatif sistemi mukemmel bir sekilde uygulaniyor. Burada bu buyuk makinalarin bir ucundan giren misir kocanlari ayrisarak misir taneleri halinda kamyonlara yukleniyor.
Burasi da diger akrabalarin bulundugu bir koy.
Evlerin bahceleri.
Razgrad koye en yakin buyuk sehir.
Razgrad oteli oyle dehsetli gozukuyor ki gidip fiyatlari sormaya bile cesaret edemiyorum. Aksam otelden cikinca bir Turk donercisi bulamamanin hayal kirikligi ile bakkaldan aldigim bir borekle idare ediyorum bu gece.
Ve bu binalar beni buyuluyor.
Guzel bir aksam turundan sonra yine doner yiyerek otele donuyorum. Sehirlerde otellerde kaliyorum ki insanlarin yasantilarini daha iyi gozlemleyebileyim.
Tuna nehrinin sagi Bulgaristan solu Romanya.
Hemen kiyafetimi degistirip sehri kesfetmeye cikiyorum. Bu arada Romanya'nin kopekleri tam bir felaket. Onumde giden adama 2-3 tanesi saldiriyorlar, sayilari bir anda 5-6 ya cikiyor. Arkadan gelirken ben temkinliyim, yolun diger tarafina gecip sakince gecip gidiyorum.
Sehirlerde otobuse binmeyi hic sevmem. Belki 3 saat durmadan yuruyorum. Bisikletten sonra bu kadar yuruyunce her tarafim agriyor.
Birdenbire Ataturk bustunu gorunce duygulaniyorum. 30 Agustos dolayisiyla celenklerle anilmis Atamiz taa buralarda. Butun dunyanin saydigi baskumandan bosuna dememisler.
Mimari muhtesem.
Burasi Parlamento binasina giden iki yani agacli uzunca bir yol. Hemen hemen sagli sollu tum luks dukkanlar bos, kiraci bekliyorlar.
Akillara durgunluk verecek boyutlarda muhtesem bir bina. Yerin altinda 7 ve uzerinde 12 toplam 19 kat insa edilmis.
Burasi konser salonu. Binanin insaatinda 200 muhendis ve 20.000 calisana 24 yasinda bir mimar kiz onderlik etmis. Insaata 1984 yilinda baslanmis ve 1992 yilinda kismen bitirilmis. Ama bu arada konser salonunda kulis unutuldugu icin salon islevini goremiyor. Heryer mermerlerle, buyuk halilarla kapli, tum avizeler kristal.
Salonlar 5-6 metre yuksekliginde.
Bu merdivenler iki taraftada var. Bir taraftan Cavusesku diger taraftan hanimi inip davetlileri karsilamayi planlamislar bu salonda. Cavusesku bu merdivenleri 5 kere yiktirip yeniden yaptirmis 1.65 cm'lik boyuyla daha rahat inebilmek icin bu merdivenlerden.
Balkonun karsisindaki sag ve sol taraftaki 40 bin ev yikilip yeniden parlamentonun bir parcasi olarak insa edilmis. Karsidaki yol ise Paris'teki Sanzelize'den daha uzun olarak duzenlenmis.
Bu benim durdugum bu yerde zamaninda Michael Jakson Bukres halkini selamlarken " Merhaba Budapest" diye seslenerek Amerikan kulturunun ne kadar derin oldugunu gostermis.
Parlamento binasinin yan cephesinden derinligine cekilmis fotografi binanin ihtisamini daha da bir ayrintili olarak gosteriyor. 3 saate 2 km'lik yol yuruduk sarayi gezerken daha %5 lik bolumunu ancak tamamlayabilmisiz. Yani tum bolumleri gezme imkani olsa, 40 km ve 60 saat tutacak toplam ziyaret suresi.
Sehir turu yagmur altinda son bulurken bir taksiye atliyorum ama taksici beni duraktaki baska bir taksiye kadar getiriyor. Diger taksiye biner binmez 14 Lei baslangic ucreti yazinca taksimetrede, kafam bozuluyor hemen atiyorum kendimi disari. Eh napalim yagmurda yurumek varmis kaderde:)
22. Agustos. Babaeski.
Gece boyunca rüzgar uykularımı böldü. 47 km sonra ufak bir köyde köylüler seslendi bende bakkaldan yoğurt bulamadığım icin sütle yaptım öğle yemeğimi. Ara yolları aldığım için pek bir sıkıcıydı bugünkü yol. Babaeskiye varınca yanaştım hemen bir köfteciye. Uzun günlerdir bir et yiyememiştim. Aslında biraz uzun gidecektim bugün ama yarın acele etmeyip Kırklareli`nde gezeyim biraz dedim. Hem de yıllardır Dereköy`de tanıdığım bir bakkalın davetıne uyayım bu sefer dıye düşündüm. Babaeski`yi 5 km geçince çok güzel bir piknik yeri buldum. Hatta musluk bile vardı çadıırımın yanında.
23. Agustos. Derekoy
Gece bir köpek devraldı bir gece önceki kedinin yerini. Gece yarısı sanki köpek ayaklarıyla kuyu kazar gibi eşeliyordu ayaklarımı. Tamam buldum, bundan sonra yıkamayacağım ayaklarımı.
Sabah huzurlu bir sekilde tadini cikara cikara kahvaltimi yapiyorum cadirimin onunde. Kirklareli'ne dogru yola cikinca hafif yagmur ciseliyor. Oh be gunlerden sonra hava hafif serinledi ve ruzgarlar etkisini kaybetti. Simdi ilk isim zincir bulmak Kirklareli'nde. Bisikletimi bir dukkana birakip terlikleri giyip dusuyorum yollara ama kesinlikle zincir bulmam imkansiz, artik Burgaz'a kadar idare etmem lazim. Saat 3 gibi Derekoy'e dogru yola cikiyorum. Derekoy'de bakkal dukkani olan Keskin abinin yillardir her gecisimde birgun mutlaka yatmaya buraya gel davetine uymak istiyorum. Ancak Keskin abi Ankara'ya gitmis ama oglu beni misafir ediyor bahcelerinde.
Aksam Fener - Trabzon macini seyrediyorum koyun kahvesinde.
Saygiyla egiliyorum Tasagil koyu halkinin onunde. Hayir hayir daha benim umidim tukenmedi bu ulkenin insanlarindan.
24. Agustos. Burgaz. BULGARISTAN
12 km'de 660 metreye cikiyorum yaklasik 1,5 saatte.... Elveda Turkiye...
Sabah huzurlu bir sekilde tadini cikara cikara kahvaltimi yapiyorum cadirimin onunde. Kirklareli'ne dogru yola cikinca hafif yagmur ciseliyor. Oh be gunlerden sonra hava hafif serinledi ve ruzgarlar etkisini kaybetti. Simdi ilk isim zincir bulmak Kirklareli'nde. Bisikletimi bir dukkana birakip terlikleri giyip dusuyorum yollara ama kesinlikle zincir bulmam imkansiz, artik Burgaz'a kadar idare etmem lazim. Saat 3 gibi Derekoy'e dogru yola cikiyorum. Derekoy'de bakkal dukkani olan Keskin abinin yillardir her gecisimde birgun mutlaka yatmaya buraya gel davetine uymak istiyorum. Ancak Keskin abi Ankara'ya gitmis ama oglu beni misafir ediyor bahcelerinde.
Aksam Fener - Trabzon macini seyrediyorum koyun kahvesinde.
Saygiyla egiliyorum Tasagil koyu halkinin onunde. Hayir hayir daha benim umidim tukenmedi bu ulkenin insanlarindan.
24. Agustos. Burgaz. BULGARISTAN
12 km'de 660 metreye cikiyorum yaklasik 1,5 saatte.... Elveda Turkiye...
Bugun yokuslari cikarken sinekler felaket. 15 km/h hizin altina dusunce yuzlerce sivrisinege benzeyen sinek basimin, kollarimin, tum bisikletimin etrafinda. Ne zevk aliyorlarsa bana eslik etmekten:). En kotusude insanin kulagina gozune ve agzina giriyorlar. Bu sinekler nedense sadece bu cografyada yasiyor. Yolun Turkiye bolumunu yenilemisler ama dumduz, genis, bisiklet icin sevimsiz bir parkur. Eski yolun sirinligini, tatli kivrimlarini, agaclarla golgelenmis serinligini aramadim desem yalan olur.
Yollarda kararlar hep son anda degisebiliyor. Sinirdan 9 km sonra Burgaz 85 km tabelasi hic fena gozukmuyor ve karadenize direk inip 2 gun sonra Burgaz'da olmaktansa kisa yolu seciyorum. En nihayet 66 km sonra ilk cesmeyi buluyorum, ne tatli ve buz gibi suydu o. Burgaz'a girince hemen onumde giden bir bisikletciye zincir bulabilecegim bir dukkan soruyorum. Cat pat anlasabiliyoruz ama ilk dukkanda aradigim yok. Sonra ikinci bir bisikletci beni 3-4 dukkan dolastirdiktan sonra en nihayet zinciri buluyorum ve rahatliyorum.
Burgaz insanlariyla, bahce ve sehir dizayni ile coktan Avrupali olmus bile.
Burgaz'dan aksamustu cikiyorum. Gidecegim yaklasik 20 km kadar ancak biraz ilerleyince bisiklet giremez levhasi. Herhalde eski sistemden kalmistir diyerek ilerlemeye devam ediyorum. Kamp yerine gelince yapilasmanin korkunc yuzuyle karsilasiyorum. 2006'da buraya geldigimde ne guzel cadir kurmustum. Simdi sag ve sol taraf apartmanlarla dolmus. Kamping'deki yesil alanlara da bungalovlor kondurulmus. Artik cadir icin yer yok ama bana gecesi 8 Leva'dan (TL ile ayni) ufak bir oda teklif edilince kalmaya ikna oluyorum. Ve Bulgar birasinin cazibesine karsi koyamiyorum. Ama ikinciyi icmemeliymisim zira yorgunluktan hemen odamin yolunu tutmak zorunda kaliyorum. Ayrica oda ucreti, biralar ve aksam yemegine 18 leva odeyince tekrar bir yanlislik olup olmadigini soruyorum.
25. Agustos. VARNA
Burasi ogle molasi verdigim sakin ve huzurlu Obszor kasabasi. Insanlar denizden evlerine mayolariyla gidiyorlar. Sehir ciplak insanlarla dolu. Utanma arlanma yok bunlarda:)
Bir tatil beldesinin bu kadar huzurlu olmasi inanilacak gibi degil. Ama gozlemledigim kadariyla yabanci hemen hemen hic yok.
Bugun 8 km'lik cok tehlikeli bir yokus vardi. Tehlikeliydi zira yine bisiklete yasak dar bir yol ve yogun trafik, arabalar nerdeyse iki kere siyirip gecti. Ama 460 metrelik tepeye cikinca akan cesme tum yorgunlugumu aldi. Daha sonra karsi yonden gelen Fransiz Julien ile sohbet ediyorum biraz. O da sineklerden sikayetci. Turkiye'ye gidiyormus. Bugun sicaklik 48 dereceyi gosterdi, arada bir durup soguk birseyler icmek hem kafaya hem vucuda iyi geliyor. Varna'ya dogru yaklasirken, Acaba hala o kamp yeri duruyor mu yoksa yapilasmaya kurban gitmis olabilirmi? diye dusunuyorum nedense. Neyse kamp hala yerinde duruyor ancak sicak su akmadigi icin 1 Leva indirimli, 7 Leva'ya kaliyorum.
26.Agustos. Sumnu
Varna'dan cikista otobana paralel bir yol var ama bir turlu bulamiyorum ve en sonunda polise Sumnu'ya gitmek istedigimi sordugumda bana otobandan gidebilecegimi soyluyor. Zaten sonradan goruyorum ki yan yol sadece haritada var gercekte yok. Otobanlardan gitmek kolay oluyor, oyle fazla yokuslar filan olmuyor ancak yerlesim birimlerinden, halkin yasam tarzindan uzak kaliyor. 45 km sonra bir mola yapayim en yakin yerde diyorum ama goruyorum ki en yakin benzinci 40 km sonra. O kadarda bekleyemem, duruyorum golgeli bir koprunun altinda atistiriyorum biraz.
Otobandan Sumnu'ya sapinca gordugum manzara karsisinda moralim bozuluyor. Vay be adamlar sehrin tam ortasina havayi dehset bir sekilde kirleten bir fabrika kurmuslar diye uzuluyorum. Inegol'dede durum ayniydi.
Sumnu'ya girince cikan dumanlarin eski bir fabrikanin yanmasindan geldigini gorup ferahliyorum. En azindan bu dumana bir sure katlanacak halk.
Sumnu'dan renkli bir kose.
Sumnu'nun yuruyus caddesi.
Once carsida bir donercide Turk'lerle muhabbet ediyorum. Turk'lerin sosyal durumlarini, hosnutsuzluklarini kesfetmeye calisiyorum. Sonra carsida gezerken Turkce bir ses: Abi gel bir kahve ikram edeyim sana diyor. Ben de beni nereden tanidigini soruyorum, megerse donercide beni bir koseden dinliyormus. Gokhan'la oturup uzun uzun anlatiyoruz. Daha sonra bir Bulgar arkadasi daha geliyor. Iki millet arasindaki dostlugu arastirirken Bulgar arkadasinin Turk hanimla evli oldugunu soyluyorlar. Evlilikler aslinda tum onyargilarin yikilmasinda en buyuk katki. Daha sonra sehrin tam ortasinda, oldukca guzel ve geceligi 20 Leva olan otelime gidip yatiyorum.
27. Agustos. MUMCULAR ( Sweshtari )
Bugun bisiklet degil de sosyal iliskiler gunu. Oncelikle yan yollara girince asfalttaki cukurlar cogaliyor ama en azindan ziftli degil, en nefret ettigim sey: vicik vicik zift.
Husmen aga 86 yasinda. 250 Leva emekli maasina biraz da tarim yaparak katkida bulunuyormus. Yolda durdugum heryerde Turkce konusuluyor. Buralari Bulgaristan'in kuzeyi, Deliorman. Tuna nehri ayiriyor boylu boyunca Romanya ve Bulgaristan'i cografi olarak. 2007 yilinda iki ulkeninde Avrupa Birligine girmesinden sonra sinirlar eski ozelligini kaybetmis bir yerde.
Genc Turk kizlarimiz babalariyla misir ayikliyorlar. Turkiye'den geldigimi duyunca gozlerindeki ozlemi, hasreti hissedebiliyorum. Kalpten gelen bir "hosgeldin" eksik olmuyor agizlarindan.
Selamlasmalar hep Turkce.
Bugun arkadasimin tatil gunu:))
- Sagolun... Hosgeldiniz.....
Bu gunlerde tum koyluler kabak cekirdeklerini uygun bir yerde kurutabilmek icin adeta birbirleriyle yarisiyorlar. Iki gun sonra yagmur gelecek soylentisi var.
Bu aile bir bakkal dukkanini isletiyor. Biraz kadin erkek esitliginden, kadinlarin calisma ozgurlugunden filan konusuyoruz. Bu konuda Bulgaristan'in Turkiye'den birkac adim onde oldugunu anlatiyorlar, haklari da yok degil. Bana akrabalarimi bulmak icin cok yardimci oluyorlar.
Ve Sadife teyzemi buluyorum sonunda. Turkiye'den akrabalarimizin resimlerini gosterince gozyaslarina hakim olamiyor. Saatlerce anlatiyoruz.
Sadife teyzem bisiklete bakip sicak degil mi? diye soruyor ama sonradan gencliginde bana esiyle birlikte motosikletin arkasina atlayip saclari dalgalana dalgalana Ruscuk'a gitiklerini anlatirken sanki gozleriyle o gunleri bir daha yasiyordu. Bayagi bir huzunlenmisti teyzecigim. Sonradan oglu Fikret ile muhabbetlesiyoruz.
Yollarda sakin ormanlar icinde ilerledikce Ausschwitz aklima geliyor. Orada ormanin icinde olume bir dakika uzakliktaki cirilciplak soyulmus insanlarin gozlerindeki ifadeyi yansitan o korkunc resim tablosunu yillar gecmesine ragmen unutabilmis degilim. Butun vucudum bu ormanlarda ilerlerken anlatilmaz bir duyguyla kaplaniyor. Sanki 130 yil once evini barkini birakip at arabalarina dolusmus Turkiye'ye ulasmaya calisan insanlar geliyor aklima. Insanlarin yer ve yurtlarindan zorla koparilmalari en buyuk insanlik suclarindan biri. Umarim dunyanin hicbir yerinde zorla koyler bosaltilmaz artik.
Koyun camisi. Orada yasayanlar fazla ihtiyar olmadigi icin ilginin az oldugunu soylediler.
Teyzem biber salcasina hazirlik yapiyor.
Omer abi ve esi beni cok guzel agirliyorlar. Karsilikli hasret giderip ulkelerin karsilastirmasini objektif bir gozle degerlendirmeye calisiyoruz. Burada yasayanlarin bazilari Turkiye'ye gitmeyi cok istiyor ancak yasadiklari sistemi de beraberlerinde getirebilme olanagi olsa:))
Koy kahvesinde, beni bir turlu birakmak istemiyorlar.
28. Agustos. Razgrad
Sabah 7 gibi yola cikayim dedim ama Omer abi kahvalti yapmadan seni gondermem dedi. Biraz da koy kahvesinde oturduktan sonra dustum yollara. Ilk once Trakya kralinin mezarini gezdim ancak icerde resim cekmek yasakti. Trakya kralligi milattan once 500'lu yillarda buralardaymis. Kral oldugunde 35 yasindaymis, 4 ati, en sevdigi hanimi ve degerli esyalarida beraber gomulmus.
Burasi " Demir Baba Tekkesi"nin girisindeki sulari buz gibi, gumbur gumbur 3 koldan akan cesmesi.
Dilek tutmak icin buraya gelenler tum agaclari rengarenk kumaslarla kaplamislar. Belirli bir noktadan sonra inmek zor oldugu icin bisikletimi burada birakiyorum.
Uzun bir inisten sonra harika bir manzara ve bahcesinde nefis bir kaynak suyu.
Bulgaristan'da tarim cok buyuk boyutlarda yapiliyor. Kooparatif sistemi mukemmel bir sekilde uygulaniyor. Burada bu buyuk makinalarin bir ucundan giren misir kocanlari ayrisarak misir taneleri halinda kamyonlara yukleniyor.
Burasi da diger akrabalarin bulundugu bir koy.
Evlerin bahceleri.
Razgrad koye en yakin buyuk sehir.
Razgrad oteli oyle dehsetli gozukuyor ki gidip fiyatlari sormaya bile cesaret edemiyorum. Aksam otelden cikinca bir Turk donercisi bulamamanin hayal kirikligi ile bakkaldan aldigim bir borekle idare ediyorum bu gece.
29. Agustos. Ruscuk.
Bugun hava serinledi, tahminen 10 derece daha sogudu. Kahve icip icimi isitmak istedigim bir koy kahvesinde Basri ile tanisiyorum. Basri sosyalizm doneminde bolge sorumlusu olarak partide gorev yapmis, dolu bir arkadas. Muhabbet o kadar guzeldi ki kahveni sicakligindan bile daha sicakti.
Ruscuk'a vardigimda otelden T-shirt ile cikiyorum, havalarin sonbahara dondugunu hissedip otele geri gelip kalin birseyler giyiyorum, sonbahar yuzunu gostermeye basladi. Buradaki yapilar o kadar guzel muhafaza edilmis ki, keske bizdeki binalar da boyle olsaydi diye ic geciriyorum.
Ve bu binalar beni buyuluyor.
Bulgaristan dunyada en az nufus artisi olan ulkelerden birisi. Dusuk dogum orani ve Avrupa Birligi ile baslayan gocler sonucu, 1990'dan beri nufus azaliyor. O zaman 9 milyon olan nufus bugun 7,5 milyona dusmus. Yani bunlarin 3 cocuk yapin diyen basbakanlari yok veya olsa da dinleyen yok herhalde. Ulkede % 84 Bulgar % 9.4 Turk ve % 4.7 Roman halki yasiyor.
Guzel bir aksam turundan sonra yine doner yiyerek otele donuyorum. Sehirlerde otellerde kaliyorum ki insanlarin yasantilarini daha iyi gozlemleyebileyim.
30. Agustos. Bukres / ROMANYA
Bulgaristan Romanya arasini fazla bir sorusturma olmadan kolaylikla geciyorum.
Bulgaristan Romanya arasini fazla bir sorusturma olmadan kolaylikla geciyorum.
Tuna nehrinin sagi Bulgaristan solu Romanya.
Bugun 87 km sonunda Bukresteyim. Daha onceden otel adreslerini not etmistim ama ben kendi yontemlerimle, el yordami ile bir otel arayayim diyorum ama Bukres otelleri cok pahali. Sonra YMCA hostel adresini taksicilere sora sora buluyorum ama bu adres o kadar ara sokaklardaki bulmak biraz zorlu.
Hemen kiyafetimi degistirip sehri kesfetmeye cikiyorum. Bu arada Romanya'nin kopekleri tam bir felaket. Onumde giden adama 2-3 tanesi saldiriyorlar, sayilari bir anda 5-6 ya cikiyor. Arkadan gelirken ben temkinliyim, yolun diger tarafina gecip sakince gecip gidiyorum.
Sehirlerde otobuse binmeyi hic sevmem. Belki 3 saat durmadan yuruyorum. Bisikletten sonra bu kadar yuruyunce her tarafim agriyor.
Birdenbire Ataturk bustunu gorunce duygulaniyorum. 30 Agustos dolayisiyla celenklerle anilmis Atamiz taa buralarda. Butun dunyanin saydigi baskumandan bosuna dememisler.
Mimari muhtesem.
31. Agustos. Bukres.
Dunden beri araliklarla yagan yagmur gunesli gunlerden sonra icimi karartiyor. Birdenbire bu sehire olan sempatim azaliyor. Hadi diyorum bir muze ile Parlamentoyu gezip ogleden sonra cikayim yollara. Esyalari toplayip otele birakiyorum. Metroya binip once "Koylulerin Muzesi"ne gidiyorum. Burasi halkin nasil yasadigini gosteren folklorik kiyafetlerin ve yasam tarzinin sergilendigi bir yer. 1980 yilindan kalan goruntuler sanki yuzyillarin otesindeki eski goruntuleri andiriyor. Hemen ardindan Parlamento Binasina kosusturuyorum zira 12.15'deki tura yetismem lazim.
Burasi Parlamento binasina giden iki yani agacli uzunca bir yol. Hemen hemen sagli sollu tum luks dukkanlar bos, kiraci bekliyorlar.
Akillara durgunluk verecek boyutlarda muhtesem bir bina. Yerin altinda 7 ve uzerinde 12 toplam 19 kat insa edilmis.
Burasi konser salonu. Binanin insaatinda 200 muhendis ve 20.000 calisana 24 yasinda bir mimar kiz onderlik etmis. Insaata 1984 yilinda baslanmis ve 1992 yilinda kismen bitirilmis. Ama bu arada konser salonunda kulis unutuldugu icin salon islevini goremiyor. Heryer mermerlerle, buyuk halilarla kapli, tum avizeler kristal.
Salonlar 5-6 metre yuksekliginde.
Bu merdivenler iki taraftada var. Bir taraftan Cavusesku diger taraftan hanimi inip davetlileri karsilamayi planlamislar bu salonda. Cavusesku bu merdivenleri 5 kere yiktirip yeniden yaptirmis 1.65 cm'lik boyuyla daha rahat inebilmek icin bu merdivenlerden.
Balkonun karsisindaki sag ve sol taraftaki 40 bin ev yikilip yeniden parlamentonun bir parcasi olarak insa edilmis. Karsidaki yol ise Paris'teki Sanzelize'den daha uzun olarak duzenlenmis.
Bu benim durdugum bu yerde zamaninda Michael Jakson Bukres halkini selamlarken " Merhaba Budapest" diye seslenerek Amerikan kulturunun ne kadar derin oldugunu gostermis.
Parlamento binasinin yan cephesinden derinligine cekilmis fotografi binanin ihtisamini daha da bir ayrintili olarak gosteriyor. 3 saate 2 km'lik yol yuruduk sarayi gezerken daha %5 lik bolumunu ancak tamamlayabilmisiz. Yani tum bolumleri gezme imkani olsa, 40 km ve 60 saat tutacak toplam ziyaret suresi.
Iste Cavusesku'nun 5 milyar Euro harcayarak gerceklestirdigi ruyasi ama maalesef icinde oturmak kismet olmamis. Halkinin gelir duzeyi o kadar dusuk olan bir ulkede bu kadar ihtisamli bir bina tamamen gercekleri gorememenin hazin bir ornegi. Cavusesku halk adami olmayi basaramadigi icin halki tarafindan sonu hazirlanmis.
Parlamento turu saat 3'de bitince planlari degistiriyorum. Simdi kosa kosa git hostele, yola cik saat 4'te, varacagim yere ulasabilmem cok zor. Tamam diyorum, gez soyle rahat rahat Bukres'i. Yarin yeni bir gun nasil olsa. Zaten yurumekten oldukca yorgun hissediyorum kendimi.
Bilmem cimnastigin altin kizi, unutulmaz Nadia Comaneci'yi hatirlarmisiniz? Kendisi su anda Los Angles'da yasiyor ama memleketini unutmayip Bukreste ufak bir hastane yaptirmis.
Bakmaya doyulmuyor bu saheserlere.
1. Eylul. Silistre. BULGARISTAN
Gece hostelde zor uyuyorum. 10 kisi bir odadayiz. Oda genis ancak ranzalar o kadar eski ki alttaki adamin her donusunde sallantidan ben de uyaniyorum. Hostellerin bir iyi yonu mutfaklarinda yemek pisirme olanagi. Aksamda sebzeli yemegimi yerken tum makarnacilar imrendi:)) Bu sabah disari cikar cikmaz Eylul'un geldigini suratimda hissediyorum. Hava soguklugu 9 derece benim ayagimda bisiklet sandaletleri, oldukca usuyorum baslangicta. 8 km sonra sehir trafiginden cikiyorum. 17 gunluk cilenin mukafati bugun "Arkadan Ruzgar". Bisiklette en zevkli sey ruzgarin yardimi. 70 km'yi bir cirpida tamamlayip guneste isinarak ogle yemegimi atistiriyorum. Arka yollar cok guzel, hele moladan sonra gectigim ufak koyler Romanya'nin sevimli yuzunu gosteriyor. Calarasi Bulgaristan'a gecmeden onceki son sehir. Burada bir kahve ve pizza molasi. Bunlarin kahveleri de hep ufacik bir bisikletci icin. Yol boyunca acaba feribot yoksa bir gun daha fazla pedal cevirmem gerekecek diye dusunurken "Ferryboat" levhasi yuregime su serpiyor zira tum planim bayramda Turkiye'de olabilmek. Feribota gelince cikis damgasi almak icin ugrasip duruyorum ancak karsida gittigimiz yer Romanya topragiymis. Karsi kiyida 1 km ilerleyince Silistre'ye geliyorum. Yine Silistre'yi gezebilmem icin otel arayisi, buradakiler de hep pahali.
Insanlarin hayati bu arabalarda geciyor.
Insanlarin hayati bu arabalarda geciyor.
Yok yok oyle bedavaya sana guzel poz yok:)
Feribot dedikleri ufacik birsey. Karsida Silistre gozuktu.
2. Eylul. Varna
Dun gece Tuna boyunda biraz dolastim. Sehir pek oyle buyuk degil. Unutmadan soyleyeyim, Bulgaristan'in en onemli ickisi 'BOZA"dan bahsetmeden olmaz. Ilk once yaz gunu bu ne alaka diye dusundum ama aslinda her mevsimde icilecek birsey. Buradakilerin tadi biraz yanik ama fiyatlari neredeyse sudan ucuz. Dun gece de boza'dan sonra otele gidince bir yemek yapayim dedim ama yataga uzandiktan sonra hicbirsey hatirlamiyorum sabah kadar. Sabahlari yola gec cikinca tum programim ve konsantrasyonum bozuluyor.
Bugun ruzgar benimle arkadas degil. Guneydoguya yoneldigim icin cogunluka dogudan yuzume carpiyor ancak hava dune gore daha sevimli. Ruzgarli hava, gunesli olmasina ragmen bisiklet ustunde usutuyor, yarin coraplari yakin bir yerde bulundurayim da giyerim. 80 km uzaktaki Dobrich'de uzun bir mola hesaplarken 45 km sonra sungu dusuyor, karnim acikiyor. Bir kahvede birseyler atistiriyorum. Kahve yine minnacik, ya diyorum sunu uzerine biraz sicak su koyverin, diyorlarki makina boyle yapiyor degistiremeyiz. Bugun biraz bikkinlik var, dun beni simartan ruzgar bugun beni demoralize etti. Dobrich'e geldigimde bir gence ingilizce yolu soruyorum. Anlatmaya calisirken benim ingilizcem pek iyi degil Almanca anlarmisin diyor, tamam. En sonunda sen Alman'misin diye sorunca ya bastan niye Turkce sormuyorsun diyor:)). Bazen Bulgar'lara Turkce sorunca cok bozulduklarindan dikkatli davranmaya calisiyorum. Sehir cikisi iki olasilik var deniz kenarindan gidip yolu ruzgara karsi uzatmak veya direk Varna'ya pedallamak. Gidon otomatik olarak kisa yolu seciyor. Bugun yolda cok sayida tilki olusu ve km'lerce misir tarlalari goruyorum. Varna'ya yaklasinca trafik oldukca artiyor ama son 6-7 km inis hic fena gelmiyor. Varna koprusu uzerinde ruzgar suratima vurup beni arabalarin onune atarcasina carptiginda nedense o anda evde olmak istedim. Gun uzundu ve konsantrasyonum gittikce azalmisti ve kaza riski oldukca artmisti. En sonunda kamp yerine geldim ama buyuk husran: Adamlar Eylul ayinda sezonu kapatmislar. Simdi 165 km pedal bas gel birde otel ara. Neyse kamp yerindeki bekcilere durumu anlatmaya calisiyorum, onlarda mudure telefon ediyorlar. 10 dk'a sonra mudur geliyor ve su elktrik olmadigini soyluyor ama yin de kaldigim icin parasini aliyor. Burada aksamlari deniz kenarindaki lokantaya gidip birseyler iciyorum, fiyatlar Turkiye'deki bakkal fiyatlari. Genelde Bulgaristan Turkiye'den daha ucuz. Ya benim mat Babaeskide dikenli bir arazide patladi, tamir takimi yanimda degil, gunlerdir sert zeminde yatmaktan yanlarim agridi.
Bugun ruzgar benimle arkadas degil. Guneydoguya yoneldigim icin cogunluka dogudan yuzume carpiyor ancak hava dune gore daha sevimli. Ruzgarli hava, gunesli olmasina ragmen bisiklet ustunde usutuyor, yarin coraplari yakin bir yerde bulundurayim da giyerim. 80 km uzaktaki Dobrich'de uzun bir mola hesaplarken 45 km sonra sungu dusuyor, karnim acikiyor. Bir kahvede birseyler atistiriyorum. Kahve yine minnacik, ya diyorum sunu uzerine biraz sicak su koyverin, diyorlarki makina boyle yapiyor degistiremeyiz. Bugun biraz bikkinlik var, dun beni simartan ruzgar bugun beni demoralize etti. Dobrich'e geldigimde bir gence ingilizce yolu soruyorum. Anlatmaya calisirken benim ingilizcem pek iyi degil Almanca anlarmisin diyor, tamam. En sonunda sen Alman'misin diye sorunca ya bastan niye Turkce sormuyorsun diyor:)). Bazen Bulgar'lara Turkce sorunca cok bozulduklarindan dikkatli davranmaya calisiyorum. Sehir cikisi iki olasilik var deniz kenarindan gidip yolu ruzgara karsi uzatmak veya direk Varna'ya pedallamak. Gidon otomatik olarak kisa yolu seciyor. Bugun yolda cok sayida tilki olusu ve km'lerce misir tarlalari goruyorum. Varna'ya yaklasinca trafik oldukca artiyor ama son 6-7 km inis hic fena gelmiyor. Varna koprusu uzerinde ruzgar suratima vurup beni arabalarin onune atarcasina carptiginda nedense o anda evde olmak istedim. Gun uzundu ve konsantrasyonum gittikce azalmisti ve kaza riski oldukca artmisti. En sonunda kamp yerine geldim ama buyuk husran: Adamlar Eylul ayinda sezonu kapatmislar. Simdi 165 km pedal bas gel birde otel ara. Neyse kamp yerindeki bekcilere durumu anlatmaya calisiyorum, onlarda mudure telefon ediyorlar. 10 dk'a sonra mudur geliyor ve su elktrik olmadigini soyluyor ama yin de kaldigim icin parasini aliyor. Burada aksamlari deniz kenarindaki lokantaya gidip birseyler iciyorum, fiyatlar Turkiye'deki bakkal fiyatlari. Genelde Bulgaristan Turkiye'den daha ucuz. Ya benim mat Babaeskide dikenli bir arazide patladi, tamir takimi yanimda degil, gunlerdir sert zeminde yatmaktan yanlarim agridi.
Atik plastik siselerden yapilmis oldukca hos gozuken sanat eserleri.
Bu da Bulgaristan'in Pisa'si
Cimenli bir yer gorunce mola vermenin tadina doyum olmuyor.
Bulgaristan'da tarim bu dev traktorlerle yapiliyor.
Varna Bulvarlari.
Varna'daki kamp alaninin yanina yapilan buyuk bir yerlesim birimi. Umarim seneye bu komplex kamp alanini yutmaz.
3. Eylul. Ahola
Varna'dan yokuslu 8 km'lik cikis tam bir saatimi aliyor. Bugun yolu bildigim icin rahatim ama trafige cok dikkat etmeliyim, zira yol cok dar ama anayol trafigi cok yogun. Ormanlardan gecerken yokuslarda sinekler yine beni yalniz birakmiyorlar, felaket rahatsiz edici birsey. Obszor sehri mola icin ideal bir yer, hatta bugun bir saatte uyumusum cimenlerin uzerinde. Gunun sonunda 15 km'lik tatli egimli bir dag beni bekliyor. Uc kez Tir'lardan kacabilmek icin kendimi adeta yolun kenarina attim. Iki otobus veya kamyon yanyana geldiginde bisikletlinin sansi cok az:( . Son sehirde aksam yemegi icin sebzelerimi aldiktan hemen sonra daha yakinda olan kamp alanina dogru yoneldim.
Her yer 59 bin Euro'ya satilik dairelerle dolu.
Her yer 59 bin Euro'ya satilik dairelerle dolu.
Ingiliz'ler dagin basina bir koy kurmuslar ve simdide satmak icin ugrasiyorlar.
Kamp yerinde 15 kisilik Letonya'li bir bisikletci grubuyla karsilastim, Bulgaristan'da karadeniz turu yapiyorlarmis. Onlar da trafikten cok sikayetciydiler. Ilk gunde 15 kez lastikleri patlamis tum grubun, herhalde asfalttan degil de kenardan gidiyorlar. Bu adamlarin Kamp yerine vardiklarinda ilk yaptiklari is bir sise votkayi paylasmak ama beni pek cekmedi davetleri.
Ve sosyalizm doneminden kalan paylasma ilkesine gore duzenlenmis bir kamp yeri. Basit ama cogunlugun tatil ihtiyacini karsilamaya yonelik bir duzen.
Burasi da gunumuzun tatil anlayisini en guzel anlatan sistem. Daireyi al, 2-3 hafta otur, yilin diger gunleri kimse yararlanmasin:(
4.Eylul. Tsarevo
Bu sabah yolum az diye yatagin ve kahvaltinin tadini cikarmaya calisiyorum.
28 km sonra Burgaz gozukuyor. Deniz kenarinda bir fotografci ile tanisiyorum. Kriz yuzunden is bulamiyormus. Yazin 900 Leva'ya 3 ay sezonluk bir iste calisiyormus. Evlilik, cocuklar, sosyalizm, kapitalizm uzerine uzun uzun anlattik. Kibris'a gidip calismis ama Rumlarin ucte biri ucret ile calistigindan dert yandi.
28 km sonra Burgaz gozukuyor. Deniz kenarinda bir fotografci ile tanisiyorum. Kriz yuzunden is bulamiyormus. Yazin 900 Leva'ya 3 ay sezonluk bir iste calisiyormus. Evlilik, cocuklar, sosyalizm, kapitalizm uzerine uzun uzun anlattik. Kibris'a gidip calismis ama Rumlarin ucte biri ucret ile calistigindan dert yandi.
Burgaz'daki parklarda gezerken binicilik okulunda yaklasik bir saat oturup seyre daliyorum, eskilere gidiyorum.
Burgaz'in yemyesil, sakin, mangalsiz parklari.
Karadeniz kiyisindaki ufak tatil belgeleri.
Bu polis noktalarini ben de ozel bir yeri vardir. Eski donemde arabayla buralardan gecerken 20-30 km/h hiz ile nedense cekinerek gecerdik.
Erikler yola oyle bir uzanmislar ki, biraz toplamak fena olmaz.
Bulgaristan son yillarda yollarina gereken bakimi pek yapamamis. Yesil bitki ortusu yollara dogru o kadar sarkmiski bunlari kesseler yol bir metre daha genisleyebilir.
Bu motosiklet tamircisinin o kadar temiz bir yuzu vardi ki, gel adami profesor yap, yakisir.
Tsarevo'ya gelince deniz kenarindaki kamp yerine dogru yonelecektim ki bir kadin elindeki bir levha ile beni durdurdu. Kadin evinin bir odasini kiraya veriyor pansiyon gibi. Bu sistem bircok sosyalist ulkede var. Ukranya'dan beri ozlemisim, insan oralardaki yasami daha yakindan tanima firsatini yakaliyor, takiliyorum kadinin pesine. 3 yatakli temiz bir oda icin 10 Leva oduyorum. Aksamust de carsida turlamaya cikiyorum yuruyerek. Gittigim yer o kadar mutevazi ve ucuz ki, gidip kendi ickini kendin aliyorsun. On tarafinda da pasta satan bir kadin var. Insanlar pastalarini alip iceriye gecip oturuyorlar, isteyenler birseyler iciyor ama illaki birseyler iceceksin diye soran zorlayan yok. Ben birami aldiktan sonra ikinci de sutlu kahveye donuyorum. Nedense bugunlerde ikincisi carpiyor:)
Tsarevo parklari.
Bunlarda Bulgaristan'in hemen tum parklarindaki hayat kaynaklari. Buz gibi tatli su kaynaklari.
Bunlarda Bulgaristan'in hemen tum parklarindaki hayat kaynaklari. Buz gibi tatli su kaynaklari.
Kadinlar: Tum dunyayi sirtlayarak tepelere cikaranlar.
Cirpinan bir Karadeniz:)
Dondurmalarin boyle guzel gozuktugu baska bir ulke gormedim simdiye kadar. Burada dondurmalar kulaha koyulduktan sonra tartiliyorlar. Oyle ver bir liralik dondurma desen olcuyu tutturmak cok zor.
5. Eylul. Kirklareli
Bugun benim icin sanki bir yaris gibi. Ogleden sonra saat 3'de Istanbul otobusunu yakalamam lazim aksam evde olmak icin. Dun geceden tum yiyecek ve icecekleri aliyorum bugun icin. Gece baslayan yagmurun sesi tum keyfimi kaciriyor. 5.30'da uyaniyorum ve 6.30 da harekete hazirim ama hava kapali oldugundan oldukca karanlik ve yagmur devam ediyor. Bir 10-15 dakika daha bekliyorum ama degisen cok sey yok. Yagmurlugu giyip cikiyorum yollara, hava alacakaranlik. Gittigim yol pek kullanilan bir yol olmadigi icin saatte bir araba ancak gorebiliyorum. Ilk 30 km hafif bir yokus cikiyorum ama ormanin icindeki dapdaracik, urpertici bir yol, bir de yagmur ustune ustluk. 40 km'den sonra turcu gibi degil de tam bir bisikletci gibi giyinip kendimi daha iyi hissediyorum. Musli, yogurt ve meyve molasindan sonra bir 12 km'lik yokus daha basliyor, hadi birbucuk saat daha durmadan pedalla. Pedallamanin disinda yapacak baska bir secenegim yok. Ama turun sonuna dogru ayaklar Singer dikis makinasi gibi calisiyor, formum yerinde. Daha sonra yine 9 km'lik son bir cikis daha var Turkiye'ye kadar. 66 km'lik yolu 5 saat 10 dakikada tamamliyorum. Sinirda Hollandali ve Avusturyali iki bisikletci ile karsilasiyorum, Biri Suriye'ye digeri Iran'a gidiyormus, bu mevsimde secilebilecek en iyi rotayi onlara tavsiye ediyorum. Sonra basiyorum Kirklareli'ne dogru. Otobus kalkmadan 5 dakika once otogardayim. Aksama Harem'den sahil yolundan Bostanci'ya giderken tesaduf eseri sevdigim bir arkadasimla karsilasiyorum. Sahilde biranin esliginde tur hatiralarimi en once onunla paylasiyorum. Istanbul'da bir gun kalip turu basladigim yerde bitirmek icin tekrar pedallayacagim.
Tum tur boyunca havalar iyiydi ama bir gun daha sabredemedi gok tanrisi.
Sinekler yagmura ragmen pesimi birakmiyor. Bu ozel maske ile kulaklarim dahil korunmaya calisiyorum.
Gozluk de gerekliydi sineklerin gozume girmemesi icin. Boylece cok rahatliyorum. Iyiki de yollarda polis otosu filan cikmadi:)
Tabelanin ust bolumu size bir yerlerden tanidik geliyormu acaba? Istanbul.
Ve gunler once ayrildigim yere geri donuyorum.
Otogarda, 3 haftadan fazla bisikletle gezdigim yerlere otobus ile kisa bir surede gidebilmek ilginc bir duygu. Vay be, ben o kadar emek cektim oralari gormek icin ama insanlar cok kisa zamanda oralara gidebiliyorlar. Ama ben yine de bisikleti tercih ederdim.
6 Eylul. Istanbul - Golyaka
Istanbul'da birgun bazi alisverislerimi tamamliyorum. Yillardir kullanmadigim bir bisikletim vardi onu toplayip devam edeyim diyorum ama o kadar yorgunum ki bu strese girmeyi goze alamiyorum zira cant telleri dahil tum parcalari bir araya getirmem gerekecek. Biliyorum sonunda illaki bir eksik cikar ve ben bayrama eve yetisemem. Oncelikle Bostanci'dan Pendik'e pedalliyorum. Sahil yolu cok zevkli. Sonra Yalova'da bir pide yedikten sonra Iznik golune dogru yola cikiyorum. Golyaka koyunde yine sansim yok cadir kurma yeri bulmada. Insanlar mi bir tuhaf yoksa ben mi o kadar vahsi ve tehlikeli gorunuyorum? Hatta kapisinda Camping yazan bir cay bahcesinde, sezonu kapattik, hem de sen aile degilsin burada kalamazsin diye geri cevriliyorum. Ama daha sonra koyden uzakta birkac kisinin cadir kurdugu bir yere atiyorum postu. Bir kararsizliktan sonra atliyorum bisiklete dogru koye Turkiye.3 - Belcika.2 futbol macini seyretmeye. Kahvedekiler bayagi bir ilgileniyorlar Bulgaristan turumla.
Iznik golunde Golyaka koyune dogru ilerliyorum.
Gol kenarinda cadir yerim cok romantik. Oturup gunesin batisini seyretme keyfini cikariyorum.
Sabah erkenden kalkip bir an once eve varmanin heyecani icindeyim.
Bu da ne. Cam yuklu bir kamyondan kaza sonrasi arta kalanlar. Hic boylesini de gormemistim. Umarim seneye bu yollardan gecerken ayni manzara ile yeniden karsilasmam. Bakalim temizleyeceklermi gorecegiz.
Bu da benim yolda bir arkadasim. O kadar sevimliydi ki durup cantamdaki ekmegi paylastim onunla. Beni o kadar sevdiki belki 2-3 km kostu yanimda. Niye tum kopekler boyle sevimli olmazlar sanki:)
Ve yaklasik 2700 km'lik bir tur sonunda Bozuyuk'e geri donuyorum. Isin en aci yonu tam vucudum km'lere alismis, pedallamak ilk gunlerin eziyetinden zevkli bir hale gelmisken maalesef turum bitiyor.
Bu tur sayesinde eski sosyalist Bulgaristan'in kapitalizm dunyasina adim atmaktaki emeklemelerini, bu donusumden fayda saglayamayan emekcilerin eski sistemi ne kadar cok ozledigini, yeni sistemde isini yoluna koyanlarin, 20 sene gibi kisa bir surede nasil olduysa milyonlarca Leva'lara sahip oldugunu, doganin nasil paranin sicakligina aldanip sekil degistirdigini, batili zenginlerin ucuz fiyatlarla karadeniz sahillerini nasil yagmaladigini, degisimin olumlu ve olumsuzluklarini bizzat gozlemleme olanagim oldu. Ama bana sorarsaniz eski Bulgaristan'i daha cok seviyorum ve ozluyorum.
Sevgi ve saglicakla kalin.
Ahmet Mumcu
Abi pedalına sağlık bir solukta okudum hepsini. Ve bir kac defa da keşke beraber pedallasaydık oraları dedim. Gpa da şimdiden iyi eğlenceler diliyorum
ReplyDeleteAhnet abiden yine roman tadında bir gezi. Paylaşım için teşekkürler. Emeğine pedalına sağlık. Bi emekli olayım birlikte bu turları yaparız inşallah.Görüşmek üzere.
ReplyDeleteDaha once okudum ama yazmamistim geziniz hakkinda ama simdi anliyorum ki arkanizda oldugumuzu ve basarilarinizi takdir ettigimizi bildirmemiz gerekliligini.
ReplyDeleteSizler gibi kisiler cok degil ama arkanizdan gencler yetisiyor sizleri ornek alarak.Tesekkurler paylasimlariniz icin.
Ahmet Abi tekrar bisiklete binmeyi özledim. Yazılarını okuyup, bloğunu inceleyip ofiste oturmak o kadar zor ki..
ReplyDeleteMerhabalar, tesadüf eseri bloğunuza ulaştım.Eşimden dolayı yarım Bulgaristana bağlı olunca ayrı bir hevesle okudum yazılarızı, ayaklarınıza sağlık.
ReplyDeleteSelamlar Ahmet hocam, Keşan'dan geçmişsiniz, önceden haberimiz olsaydı karşılardık ve sohbet etme şansımız olurdu. "Bir daha ki yolculukta" diyelim artık. Nasılsa pedallar yine dönecek bu coğrafyalarda...
ReplyDeleteHakan EŞME / Keşan
Köklere yolculuk fikri çok güzelmiş. Benim de köklerim Romanya Dobruca'sındanmış. Ben de böyle bir gezi düşünmeliyim. Güvenlik açısından bir sıkıntın oldu mu? Vakitli bir zamanda gezini hepsini okuyacağım, o yüzden sordum.
ReplyDeleteTebrikler.
iki yıl önce Gökova Bisiklet Turundan sonra İnegöl'e kadar yolculuk etmiştik, annene peynir almanı sevmiştim, hatırladım mı?
Umur Gürsoy/Osmaniye.